Fate: The Winx Saga 2. sezonuyla Netflix üzerinden izleyiciyle buluştu. Ben de, sevilen çizgi filmden uyarlanan dizinin yeni sezonundan neler beklemelisiniz kısaca kaleme aldım. O zaman hiç uzatmadan başlayalım.
Fate: The Winx Saga 2. Sezon Konusu
Alfea’nın eski müdiresi Rosalind’in askeriyeyi andıran yönetimi altında okul yeniden başlamıştır. Yanıklar gitmiş, Dowling “sırra kadem basmış” ve Silva ihanet suçlamasıyla hapsedilmiştir. Geçtiğimiz senenin artık daha da büyüyen Alfea öğrencilerini yeni sihirler, yeni aşklar ve yeni arkadaşlar beklemektedir. Ancak perilerin geceleri ortadan kaybolmaya başlaması üzerine Bloom ve dostları, karanlıklarda gizlenen büyük bir tehlikeyi keşfeder. Öbür Dünya’nın tamamını bir felakete sürüklemeden önce bu tehdidi durdurmaları gerekmektedir.
Genel Sezon Yorumu
Fate’in yeni sezonuyla ilgili göze çarpan ilk şey kesinlikle ilk sezondan çok daha akıcı ve izlenebilir bir yapısı olması. Bölümlerin ne ara bittiğini anlamadan izliyorsunuz. Bölüm sonları da sizi sonraki bölüme geçmeye itiyor. Ben diziyi Netflix’in sağladığı ön izlemeyle bir ay kadar önce izledim ve sezonu bitirip yazıyı çıkarmaya oldukça fazla vaktim olduğu halde dizi bir gecede bitirdim.
Ancak bana sorarsanız bir Winx uyarlamasından bekleyeceğiniz atmosferden ziyade The Vampire Diaries gibi 2010’lu yıllarda The CW’da yayımlanan fantastik dizilere benzer bir havası var. Winx karakterlerini temel alan bambaşka bir uyarlama izlediğinizi kabullenirseniz izlerken daha çok keyif almanız olası.
Yine de sezon ilerledikçe, kızların güçlerini kullandıkları ya da Winx Suiti’nde birlikte vakit geçirdikleri anlarda çizgi filme benzer bir hava alıyorsunuz ki ben akışını göz önünde bulundurunca yeni sezon onayı alırsa dizinin 3. sezonda orijinal Winx’e daha yakın bir hal alacağına dair de oldukça umutlandım. Potansiyel dizinin içinde saklı, gereken sadece kreatif olarak o yönde ilerlemeye karar vermek.
Sezonun ana yapısıyla ilgili en büyük problem, sürekli olarak sizi şaşırtmaya çalışması. O kadar ilgi çekici bir gizem olmamasına rağmen “Hain kim?” sorusuna işaret ettikleri yanıt her bölüm değişiyor ve dizinin sizi aptal yerine koyup sürekli manipüle etmeye çalışması sinir bozucu bir hal alıyor. Sonunda gizem ortadan kalktığındaysa bu baskı yok olduğundan derin bir oh çekiyorsunuz.
Diziyle ilgili bir başka sinir bozucu öge ise Bloom ve Sky çifti. Bu ikili, çocukken çizgi dizide de favori çiftim değillerdi ama rahatsız olma nedenim bu şahsi görüşüm değil. Asıl neden, romantik sahnelerinin hepsinin “Daha ne kadar cringe olabiliriz?” diye sorularak çekilmiş hissi vermesi. Oyuncular gerçek hayatta da sevgili olmasına rağmen ben hayatımda bu kadar kimyası olmayan, kötü yazılmış romantizm sahneleri izlememiştim. Ayrıca bir noktada birlikte oluyorlar ki geçen sezon da dizide sevişme sahneleri olmasına rağmen bu ikilinin birlikte olması çocukluğumdan bir şeyleri kirletmiş gibi hissettirdi.
Sevmediğim çiftlerden sevdiğim çiftlere geçersek, Bloom ve Sky’ın tam aksine Musa ve Sam bence geçen sezon harika işlenmiş bir ilişkiye sahipti. Sam de benim dizide en sevdiğim karakterlerden biriydi. Bu sezonda da ikisi için kurulan hikayeyi izlemesi keyifliydi ama spoiler dizinin hayranlarının Riven ve Musa’yı birlikte görmek istemesi Sam’in pek alehine işlemiyor. Doğruyu söylemek gerekirse Riven ve Musa ilişkisine odaklanmaya karar verilse de Sam’in hikayede başka bir şekilde konumlandırılmasını isterdim ancak bu zaten çok fazla karakterle çok da iyi idare edemeyen senaristlerin işine gelmemiş gibi gözüküyor ki 3 bölümün sonunda Sam’e haksız bir şekilde veda ediyoruz spoiler.
Aisha’da bu sezonda romantik bir ilişkiye giren karakterlerden ama açıkçası Aisha dizide en az ilgimi çeken Winx perisi konumunda ve Bloom ile Sky ilişkisinin yanında gayet normal bir ilişki yaşasa da bu hikayenin tamamını kesip atsalar dizi hiçbir şey kaybetmezdi bence.
Gelelim dizide resmi olarak romantik bir bağları olduğu dillendirilmeyen ama bariz şekilde birbirlerine ilgi duyan ikiliye: Stella ve Beatrix. Diziyle ilgili araştırma yaparken hem fan kitlesinin hem de Stella ve Beatrix’i canlandıran oyuncuların ikisini shiplediğini gördüm ki bu ilişki senaristlerin hayran kitlesinin geri dönüşlerini dinlediği anlardan birisi. Hem oyuncuların kimyaları hem de karakterlerin dinamikleri oldukça keyifliydi. Daha fazla ekran süreleri olmalarını ve cesurca bu ikilinin romantik ilişkilerinin işlenmesini çok isterdim açıkçası. Ancak bunun yerine dizide 3. sezona köprü kurmak için araç olarak kullanılan bir öge olmuş.
Karakter Gelişimleri
Yeni sezonda Flora’nın diziye dahil olması size şunu iyice doğruluyor. Gerçek Flora, aslında Terra. Flora ise bambaşka biri olarak giriyor hikayeye. Tamamen özgüven dolu; erkekler ve sihir konusunda çok rahat. Hatta biraz da cüretkar. Çünkü Terra’nın kişiliğinden Flora’ya kendinden verecek pek bir şey kalmamış. Gelecek sezon Tecna’yı diziye dahil etmeyi planlıyorlar mı bilmiyorum ama sanki Flora, Tecna’nın yerini dolduracak kişiliğe sahip gibi.
Sezonda, Flora’nın gelmesiyle birlikte Terra’nın ana kişilik özellikleri haricindeki her şeyi ise ufak ufak değiştirilmeye başlıyor. Karakteri asıl istenen versiyonunun gelmesiyle kenara atmak yerine hikayenin parçası yapmanın bir başka yolunu bulmaya efor harcamaları hoşuma gitti. Gün sonunda orijinalinde ne olursa olsun dizide ekibe sonradan dahil olan kişi Flora ve bunun adaletini sağlıyorlar.
Musa ise bu sezon en iyi karakter gelişimi gösteren ve takip etmesi en keyifli hikayeye sahip kişiydi kesinlikle. Riven ile olan ilişkilerinin çok aceleye getirilmemesi ve zihin perisi olmasının sırtına yükledikleri gayet güzel işlenmişti. Musa’nın gücünün değiştirilmesi de dizi uyarlanırken alınan en iyi kararlardan biri kesinlikle. Karaktere derinlik katan bir yanı var gücünün. Kesinlikle 3. sezonda en çok Musa’nın neler yaşayacağını merak ediyorum.
Musa bu kadar çok şey yaşarken, ana karakterimiz Bloom ise bana göre hiçbir karakter gelişimi gösteremiyor. Aisha’nın tüm yaşadıkları ise karakter gelişimi açısından çok şey ifade edebilecekken aslında haklı çıkmasıyla sonuçlanıyor ki, kendisinin en mantıklı perimiz olduğu için Bloom’a sahip çıkamasın diye bu sezonda aşık olduğunu düşünüyorum. Bu da kesinlikle senaryo tembelliği ama en azından dur yere aptallaştırmayı tercih etmemişler. Gün sonunda bu iki karakter de bu sezondan pek bir şey kazanmıyor.
Son olarak Stella ise geçen sezonda başladığı daha az bencil olma ve sevdiklerini kendi isteklerinden öne koymaya odaklı kişisel gelişim yolculuğuna tatlı tatlı devam ediyor. Ancak sezon boyunca ana ekipten çok fazla ayrı alıyor.
Saç ve Kostümler
İtiraf etmek gerek ki dizideki kostümler ilk sezona oranla çok daha iyiler. Ancak bir gariplik var. Herkes RTÜK tarafından müdahale edilen Atv dizisi karakteriymiş gibi giyiniyor. Bloom’u kızıl saç ve sürekli kırmızı giyme lanetinden kurtarıp orijinalindeki mavilere döndürmüşler. Ancak üzerinde sürekli kırmızı bir hırkayla ya da ceketle geziyor.
Tamamen Terra’nın oyuncusunun kilolu olmasından kaynaklandığı derinden hissedilen bir tercih de Terra’yı da giydirmeye hiç tenezzül etmemeleri. Sezonda onu da korkunç giydirmeye devam ediyorlar. Hatta öyle ki herkesin kendince giyinip süslendiği balo bölümünde bile oldukça çirkin bir pantolon ve gömlek giydirmeyi tercih etmişler. Bu da izlerken insanı rahatsız ediyor. Özellikle Euphoria’nın Kat’i gibi kilolu karakterlerin de iyi giydirilebileceğinin bariz kanıtlarını her gün televizyonda izlediğimiz bir dönemdeyken.
Stella’ya gelirsek, özellikle ilk bölümde, ilk sezon kostümlerin sertçe eleştirilmesinin intikamını alır gibi karakteri pijama ve crocs terlikler ile dolaştırıyorlar. Daha sonra bu durum düzelse ve en son bölümde oldukça tatlı bir elbise giyse dahi eminim Stella’nın pijama ile Alfea koridorlarında dolaşması Winx fanlarının ruhunda derin bir yara bırakacak…
Musa dizide çizgi filmdeki tarzına en yakın giyinen karakter kesinlikle. Ancak izlerken sanki bilinçli bir şekilde bu tarzda olabilecek en kötü şeyleri seçmişler hissinden kurtulamadım. Bazen o kadar korkunç bluzlar seçilmişti ki onları bulmak için ekstra bir efor gerektiğini hissediyorum. Yine de diz altı çorap, şort, kazak ve şişme montlu çılgın ilk sezon kombinlerine göre iyi giyindiğini söyleyebiliriz. Ama saçları ve makyajı kesinlikle ilk sezon daha iyiydi!!
Aisha da temelde sportif birinin tercih edebileceği kıyafetlerle görülse de yine olabildiğince sıradan ve sıkıcı şeyler içinde geziyor. Tüm bunlara karşı Beatrix ve Flora bence gerçek Winx Club’da giyilebilecek kıyafetlere en yakın tarzda kostümleri tercih ediyorlar.
Sonuç olarak;
Fate: The Winx Saga’nın 2. sezonu ilk sezondan çok daha akıcı, eleştirilerin bilincinde ilerleyen ve izlemesi daha keyifli bir dizi. Hala eksikleri olduğu ortada ancak birebir çizgi filmin ekrana taşınmasını beklemek yerine bunun bambaşka bir iş olduğunu kabul ederseniz sizi çok yormadan keyifli birkaç saat geçirmenizi sağlayabilecek potansiyele de sahip.
2. sezonda kızların ekip olarak sihir yaptığı, Winx Suiti’nde vakit geçirdikleri ve birbirleriyle gerçekten iletişim kurduğu anlarda kendini belli eden Winx Club ruhu, eğer onay alır ve iyi planlanırsa 3. sezonun umut vaat ediyor ki bunun gerçekleşmesi için 2. sezonun izlenmesine ihtiyacı var.
Kısaca, fantastik işleri seviyor ve çok iyi olmasa dahi kendimi rahatlatmak için bir şeyler arıyorum diyorsanız Fate’in 2. sezonu izlemek için fena bir tercih değil.
Bizi Twitter‘dan takip etmeyi ve diğer yazılarımıza göz atmayı unutmayın.
